30 Eylül 2010 Perşembe

Tribünde Mağlup Sahada Galip


Buruk sevinçlerin özeti gibidir...

Özellikle karşı tribündekiler ezeli rakibinin destekçileriyse daha da boğazda düğümlenir o galibiyet. Bir taraftar için alınan galibeyette tribünsel anlamda katkı verememek, o galibiyette rol alamamak acının ta kendisidir.

Hezeyandır...

Müşterileşmiş, seyircileşmiş taraftar için böyle bir kaygı elbette yoktur, zaten onların büyük çoğunluğu galibiyet sevincini dahi en fazla sıcak yataklarına postu serene kadar sürdürürler. Ezeli rakibin tribünleri seni kendi sahanda esir almıştır gibi durumlardan hiç rahatsız olmaz, kaldı ki bunun farkında bile değildir, o sadece galibiyet isteyendir, kısa mutluluklar peşindedir.

Ancak taraftardır hem sevinci hem hüznü ayrıntısına kadar yaşayabilen ve hisseden...

Endüstrileştikçe bu futbol dediğimiz şey , bu gibi  kaygılardan kendini sıyırmış seyirci profillerine teslim oluyor malumunuz ! Oysa bazen ne de güzeldir galibiyete buruk bir sevinçle sarılmak...

Ne de güzeldir tribünde kaygılı olmak!

"Ya bugün tribün gününde değilse, ya bugün deplasman tarafı bizi esir alırsa" endişesini yaşamak...

Evet bu kaygılar bile anlamlı , güzel ve çekicidir tribüncü ruhlar için.

29 Eylül 2010 Çarşamba

Meşale Sönmeden Rakip Tribüne Atılmalıdır

Rakip tribünün en kümeleştiği noktaya atıldığında verdiği ziyan ve heyecan çok daha maksimum boyutlara ulaşacaktır. Bir de mümkünse konfetileri de ziyan etmeden söz konusu olay mahalline ulaştırabilirseniz tutuşmalarına yardımcı olabilir.

Şaka şaka!

Deneme blog yazısı...

Gökhan Tuygun.